Açlık ve Sefaletin ,İç Savaşın Yaşandığı Ülke Somali
ACININ ÜLKESİ SOMALİ – Ağustos 2011
Bu seyahat aslında günü birlik. Fakat yaşadıklarımız bize öğretti ki ;bir gün deyip geçmemek lazım. Gündüz başlayıp gece son bulan gün içinde bile kaç şafak saklıymış, görmeyi bilene..
Güzel bir uçuşun ardından tehlikeli bir iniş ile karşıladı Mogadişu Havalimanı bizi.. Uçakta 200’e yakın sanatçı , iş adamı ve gazeteci vardı. Uçak, iniş takımlarını açtıktan sonra iniş anında Hint Okyanusu üzerinde bir tur attı, ardından inişe geçerken sol kanat okyanusa o kadar yaklaştıki; pencereden baktığımda sanki sol kanat okyanusa çarpacak gibi görünüyordu. Dikey uçarken tekerin birdenbire karaya inmesi ile tehlike başladı. Sol kanatta yaşanan esneme , sağ kanadın yerde bulunan bir çalıya çarpmasına sebep oldu. Bu da uçağın oldukça sert bir iniş gerçekleştirdiğini bize hissettirdi. Hepimiz sarsıntı anında adeta ne olduğumuzu şaşırdık. Uçaktan indikten sonra ilk baktığımız yer ,uçağın sağ kanadı oldu, kanatta, inişte ağaçlara çapmasından dolayı hasar oluşmuştu. Fakat pilot ve kabin ekibi durumu oldukça iyi idare ettiler. Kimse yara almadan ,sağ salim Somali’ye ayak bastık.
Somali’de iç savaşın başlaması ile ülke üçe bölünmüş kuzeyinde Somaliland ,güneyinde aşırı islamcı El Şaap terör örgütü orta kısımda ise Somali Demokratik Cumhuriyeti yer alıyor . Ülkede yaşayan insanlar savaştan dolayı, daha güvenli olarak gördükleri başkent Mogadişu’ya göç etmek zorunda kalmışlar. İnsanlar, el mecbur göç ederken, kadınlar tecavüze uğruyor. Verimli topraklar üzerindeki Somali, Hint Okyanusu’na kıyısı bulunmasına rağmen yerli halkın balık yeme alışkanlığı hiç yok denecek kadar az. Bütün dünyanın yardımına ihtiyaç duyan ülke insanları, susuzluk ve açlık sebebi ile hayata gözlerini yumuyor. Sayıları çok olmayan, açlığa ve susuzluğa dayananlar ise iç savaşta, çatışmalarda kör kurşuna hedef oluyor.
Türkiye Cumhuriyeti ülkeye 20 yıl aradan sonra ilk resmi ziyaretini yapan ülke olarak anıldı. Somali seyahatimizde ilk durağımız Kızılay’ın yeni kurduğu mülteci kampı oldu.Seyahatimiz boyunca toplam 3 kamp ve hastane ziyaret ettik. Kamplarda kadınlar ve çocukların sayısı dikkat çekecek kadar fazlaydı. Gezdiğimizi bu kamplar içinde Kızılay’ın kampında yaşayan insanların daha şanslı olduklarını gördük. Sıcak yemek ve temiz su konularında yalnızca burada hiçbir sorun yaşamıyor kamp sakinleri. Ankara’dan gelirken yanımda getirdiğim meyve suyu ve kekleri birine verem gerekiyordu. “En çok ihtiyacı olan kim?” diye bakındım etrafıma ,manzara öyle acı ki; ihtiyacı olmayan yok! Az ileride bir çocuk 7 -8 yaşlarında kucağında da bir bebek gördüm. Çadırda yanına kadar gittim kamerayı yere bırakarak sırt çantamdan meyve suyunu ve kekleri çıkardım çocuğa verdim , meyve suyunu hemen açıp kucağında ağlayan kardeşine verdi . Bir nebze olsun bebek sustu. Tadını bile bilmediği meyve suyunu bitirmeden, yine ağlamaya başladı, ama bir taraftan da içmeye devam ediyordu. Kızılay’ın kontrolünde olmayan kamplardaise durum daha da içler acısı. Görüntülediğim kareyi sizlere anlatmak istiyorum. Hayalinizdeki açlık ve yokluğun resmini bile alt üst ederek bu kadarını düşünemezdim dedirtecek bir duruma şimdi çıplak gözlerim ile şahitlik ediyorum. Kahramanımız 3 yaşında bir çocuk ,hava sıcak ve sadece şeker torbalarının iki dal ile üstünü kapattığı bir çadırın içinde. Yanında bir yaşında bir bebek ve annesi var. Çocuğu bana merak ile bakarken buldum. Objektifimi ona doğru doğrulttuğum anda, o siyah gözlerindeki sinekleri fark ettim, sinekler çocuğun gözlerinde, kirpiklerinde ve neredeyse içlerine girecek şekilde geziniyordu. Önce durumu yadırgadımsonra acı gerçeğin farkına vardım .Çocuk ,sineğe hiç tepki vermiyordu. Kendimi bir an onun yerine koydum ya göz kapağımı oynatarak, ya elim ile sineği bertaraf etmeye çalışırım diye düşündüm. Gerçek burada acımasızca ele verdi kendini çocuk reflekslerinin tümünü yitirmiş olduğunu anlatıyordu bana. İçerideki anne ise bebeğini kucağında güneşten korumaya çalışıyor. Bir taraftan o minik bebeğini susturmaya çalışıyor. Yanımda bulunan pet şişedeki suyu anneye doğru uzattım, gözlerinin içi güldü annenin. Suyu alır almaz bebeğinin dudaklarındaki çatlaklara doğru uzattı.
Sanatçılar ve iş adamları ile Mogadişu’da kamplarda gezerken “insanlık ölüyor burada sahiden “diye düşündük. Bu düşüncemizi destekleyen bir çok materyal vardı elimizde. Bizlere çocuklarını veren anneler gördük mesela. Kucağında kalsa yavrusu ölecekti ,emindi. Belki de o bebeğinden önce ölüme kanat açacaktı kim bilir?. Her gün kaçınılmaz son kendini gösteriyordu bu topraklarda. Biz saatlerce duş altında keyif çatabiliyoruz ya , bu topraklarda suyun yokluğu can alıyor. Her yıl milyonlarca ekmeği israf ediyoruzya , burada ekmek can kurtarıyor. Biz doktor sırasında 5 dakika beklesek olay çıkartıyoruz. Bu coğrafyada ne doktor var ne de ilaç !Velhasılıdostlar ; kendi ülkemizde elimizin ucu ile ittiğimiz, hor kullanmaktan, israf etmekten kaçınmadığımız ekmek ve su bu ülkede yok. Bu ülkede tecavüze uğrayan kadınlar var, aç ve susuz insanlar var, iç savaştan kaçanlar var, acı ve ölüm var !